Anadil Logo
Ofis Santral Tel.
+90 542 681 77 70

Büyüklere saygı, küçüklere … Onlara da saygı!

“Büyüklere saygı, küçüklere sevgi!” Bu deyim tanıdık geliyor, değil mi? Biz küçüklerimizi seven ve büyüklerimizi sayan bir toplumuz. Büyüklerimize mutlaka saygı gösterir ve bu konuda asla kusur etmeyiz.

Ayrıca, arkadaşlarına da oldukça sıcakkanlı ve anlayışlı davranan bir toplumun üyeleriyiz. Sevdiğimiz bir arkadaşımız derdini anlatırken onu can kulağıyla dinler, sıkıntısını hafifletecek sözler söyleriz. Hatta ve hatta yanlış yaptığını düşünsek bile bunu direkt olarak ve kabaca söylemeyiz, söyleyemeyiz, gönlümüz el vermez.

Peki ya, “küçükler”? Bu deyimde neden küçükler için sadece sevgiden söz edilmiş? Küçüklere saygıya ne gerek var… Diye mi düşünüyoruz?

Küçüklerimizi elbette seviyoruz ve elimizden geldiğince onlar için en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Ancak çevrenizde çocuklara nasıl davranıldığına dikkat ettiniz mi? Kimi zaman yetişkinler ağlayan bir çocuğa “Yetti ağlaman, kafamı şişirdin!” diye kızabiliyorlar. Başka bir örnekte ise çocuk başından geçen iyi ya da kötü bir olayı anlatmaya çalışırken yanındaki yetişkin başka bir şeyle uğraşıp çocuğa dikkatini vermeyebiliyor ve daha da kötüsü bu davranış normal sayılabiliyor. “Çocuk o canım, anlamaz” deyip eline onu oyalayacak bir şeyler tutuşturarak yanında olumsuz şeylerden bahsedilebiliyor, çocuğun yanındayken sanki oradaki varlığı önemli değilmiş gibi bazı hataları eşe dosta, akrabaya şikâyet edilebiliyor. Böyle örnekleri çoğalttıkça çoğaltabiliriz. Üzücü biçimde görüyoruz ki yetişkinler çocuklara saygısızca davranabiliyorlar. 


Peki sevdiğimiz bir arkadaşımıza nasıl davranırız? Bize derdini anlatırken ona “Yetti senin derdin, bütün gün seni mi bekleyeceğim!” der miyiz? Arkadaşımız sebebini anlatamadan hıçkırarak ağlarken ona kızar mıyız, yoksa sarılır mıyız? Büyük ihtimalle arkadaşımıza şefkatle yaklaşır, onu sakinleştirmeye uğraşırız. Gerçekten kızıyorsak, arkadaşlığımızı bitirmenin risklerini düşünüp göze alabiliyorsak arkadaşımıza karşı çıkarız.

Çocuklarımıza yaklaşırken ise arkadaşlarımıza gösterdiğimiz sabrı gösteremeyebiliyoruz. Bir noktada aslında bu anlaşılabilir çünkü hepimiz stresli hayatlar yaşıyor ve yoruluyoruz. Çocuklarımıza ayıracak sabrımızın kalmadığını düşünerek onlara saygısızca davranabiliyoruz.

Oysaki bu yoğun stresli hayatlarımızı yaşarken aklımızdan çıkarmamamız gereken çok önemli bir ayrıntı var: Çocuklar da bireydir. Sadece birey olduklarından dolayı saygı çerçevesinde davranışlar görmeyi hak ederler, tıpkı diğer bireyler gibi. Gururlarının kırılmaması, rencide ve alay edilmemeleri, şefkatle yaklaşılmaları, ihtiyaçlarının (duygusal ya da ekonomik olabilir) takip edilmesi ve giderilmesi çocukların en doğal haklarıdır. Onlara, tıpkı değer verdiğimiz bir arkadaşımıza davrandığımız gibi davranmalıyız: Hırçın bir şekilde eleştirmemeli, hatalarıyla dalga geçmemeli, ne yalnızken ne de topluluk içinde rencide etmemeli, fiziksel ve psikolojik sağlıklarına zarar verecek hiçbir olaya ve duruma izin vermemeliyiz. Kötü davrandığımız bir yetişkinin verebileceği tepkileri veremeyeceğini aklımızda tutarak, çocuklarımıza saygısızlık etmemeye özen göstermeli, bu haklarını en başta biz yetişkinler korumalıyız.

Bilmeliyiz ki birey olduğunu kabul etmemiz gereken çocuklar çevrelerindeki yetişkinleri model alarak belli davranış örüntüleri oluştururlar. Sık sık tartışma gören bir çocuk da kendi isteklerini bağırarak ifade edebilir, ağladığında her istediğinin yapıldığını keşfeden bir çocuk ise “hayır” kelimesini artık kabul etmeyebilir. Çocuklara belli başlı şeyleri biz yetişkinler öğretiyoruz. O nedenle, bizler de “yetişkin” olduğumuzu unutmadan hareket etmeliyiz. Çocuklarımızda görmek istediğimiz davranışların rol modeli olmalıyız, görmek istemediklerimizi ise ne onların yanında ne de onlara uygulamamalıyız.

Kısacası biz “yetişkinler” çocuklarımızı “birey” olarak görmeye alışmalı, kişilik haklarına saygı göstermeli ve onlara da saygı çerçevesinde davranmalıyız. Çünkü hiçbirimiz “birey” olarak saygısız tavırlara maruz kalmayı asla istemeyiz. Örneğin, doyduğumuzu söylediğimiz halde, burnumuz kapatılarak zorla ağzımıza yemek tıkıştırılmasından rahatsız oluruz, değil mi? Kendimize yapılmasını istemeyeceğimiz şeyleri çocuklarımıza yapmayı gerçekten ister miyiz? 

Ancak çocuğa saygı çerçevesinde davranmak demek çocuğun aile ve toplum kurallarına uymayı reddetmesini kabul etmek, ona yaşının üstünde yükleri vermek demek değildir. 

Burada çok önemli bir ayrıntıyı ortaya koymak gerek: “Birey” ile “yetişkin” arasındaki fark… 

Birey, kendine özgü ayrıcı özellikleri olan, sadece var olması sebebiyle saygı çerçevesinde davranışlar görmeyi hak eden kişidir. Yetişkin ise, artık kendi kararlarını verebilen, mantık çerçevesinde düşünebilen, eylemlerinin sonuçlarını kestirebilen ve kabullenebilen bireydir. 

“Birey” ile “yetişkin” arasındaki farkı gözden kaçırıp çocuğa gereksiz sorumluluk yüklemek de yanlış olur. Örneğin, onun “çocuk” rolüne uymayacak tartışmalar onunla paylaşılmamalıdır. Ya da durduk yere, sebepsizce okula gitmeme kararını onaylanmamalıdır. Çevrenizdeki bu küçük “birey” hepimiz gibi belli kurallara uymak zorunda olduğunu, uymazsa hepimiz gibi birtakım sonuç ve yaptırımlarla karşılaşacağını bilmelidir. Örneğin, okula gitmezse derslerinden geri kalacağını ya da arkadaşlarına küfrederse en sevdiği oyuncağıyla 1 hafta oynayamayacağını bilerek hareket etmelidir. Çocuklarımız yetişkinlerin yönlendirmesi ile davranışlarını ve duygularını düzenlemeyi öğrenmeli ve tüm bu süreçte kişilik haklarına zarar gelmeden var olabilmelidir. 

Bu farkla ilgili bir örneği çocuğunuz sizinle inatlaştığında görebilirsiniz. Sebepsizce mantıklı ya da mantıksız bir şey üzerinde diretir. Burada, karşınızdaki çocuğun henüz bir yetişkinin düşünme ve baş etme becerilerine sahip olmadığını unutmamalısınız. Aslında, çocuğunuz direttiği konuyla ilgili sıkıntı yaşamakta ve bu tecrübesini düzene koyabilmeyi öğrenmek için size ihtiyaç duymaktadır. Henüz olgun biçimde davranmayı öğrenememiştir. Bu noktaları gözden kaçırdığınızda siz de sanki çocuğunuz bir yetişkinmiş de sizinle mantıklı bir iletişim kuruyormuş gibi kendinizi inatlaşırken bulabilirsiniz.

Uzun lafın kısası, yetişkinler olarak çocuklarımıza birey oldukları için hak ettikleri saygıyı göstermeliyiz. Bir yandan da çocuğa yetişkinlerin sorumluluklarını yüklemediğimize dikkat etmeliyiz.

Tüm “bireylere” saygı gösterdiğimiz güzel günlere… 

Uzman Psikolog E. Gizem TÜRSEL.




PAYLAŞ